20 Aralık 2009 Pazar

güneş

Aslında “Yaşadığımız tüm …” ile başlayan paragrafta ne demek istediğime dair güzel bir özet var. Tıpkı dediğini söylemekteydim. Kelime kalıpları, hisleri anlatmakta yetersiz olmakla kalmayıp, üzerlerine yapıştıkları zaman onları kendi şekillerine sokuyorlar.

Fakat sonrasında sanırım biraz algı farkımız var. O noktaya dokunmaya çalışacağım. Anlatmaktan ve anlatabilmekten çok anlayabilmek üzerineydi savım. Anlamaya başladıkça gelen güçten bahsediyordum. Haliyle kelimelere ihtiyaç yoktu. Evreni ve dünyayı anlayabilmek, kendini keşfetmekten geçiyordu. İçimizde bulunan senin de bahsettiğin çamuru, bir heykeltraş gibi yontan kelimelerden kurtulup; onu sanki bir oyun hamuruyla oynuyormuşcasına, hiçbir fire vermeden şekillendiren bir çocuğa kavuşmanın güç olduğundan bahsediyordum.

Her zihin zaten etrafındaki parmaklıkları görmekte. Çünkü bununla birlikte oluştu zihinlerimiz, fikirlerimiz. Onlar, kelimelerdiler. Bundan kurtulmak da şıp diye yapılabilicek bir şey değil. Ama kelimelere güneş demek, güneşe yapılan bir haksızlık ya da kelimelere yapılan bir övgü gibi gelmekte gözüme. Kelimeler zihnimizi aydınlatan mumlardır. Sadece mum. Asıl ışık kaynağı, asıl ateş, içimizde. Nöronlarımızın arasında biriken kimyasallarda belki. Ya da her gece evrenin bambaşka köşelerine yolculuğa gönderdiğimiz ruhlarımızda. Bundan çok emin değilim. Ama sadece mumlarla aydınlanmayı kafi görmek sıkıyor bazen insanı. Renkleri seçemiyorum o zaman. Görüyorum neler olduğunu ama farklarını algılayamıyorum kolay kolay.

Daha çok kelime bilmek, daha çok gezmek, daha çok öğrenmek, daha çok dokunmak etrafımızı aydınlatacaktır, bundan şüphem yok. Ama hiçbir zaman güneş doğmayacak biz onlarla yetinirken. Ve güneş doğup da en tepeye çıkmadıkça, hep o kocaman gölgeler, ve arkalarında biriken gizemler olucaktır. Bahsettiğim güç, bu gölgelerden kurtulmak üzerineydi. Bunun da içsel bir aydınlanmayla, anlamaya başlamakla, parmaklıklarının arasından geçebilicek kadar töleranslı zihinsel girişimlerle olabiliceğini düşünmekteyim. Bu kadar güçlü ve bu kadar elastik olabilmek eminim ki çok zordur. Eminim ki çok acılı yollar gerektirir. Ama o zaman, gölgeler azalıcak ve hazza kavuşacağız. Buna inanmak istiyorum.

Tabi, insanın karşına başka bir gerçek çıkıyor böyle zamanlarda… Ben güneşe hiç bakamadım Burak. Güneş, hep gözlerimi ondan çekmemi istedi. Hoşlanmadı bilinmekten, hoşlanmadı ona, onun kadar çıplakken gözlerim, bakmamdan. Acaba hiçbir gölge kalmadığında, acaba tüm renklerini görebildiğimde evrenin; izin vericek mi ona bakmama? İzin vericek mi, çırılçıplak bir mücadeleye. Yoksa bir kez daha kör mü edicek gözlerimi?

Güneş kadar güçlü olmak.

Güneş olmak.

Olur mu?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder